İş Sağlığı ve Güvenliği Tarihçesi
Yaşamın başlangıcından günümüze, teknolojinin çalışma hayatında yarattığı büyük dönüşümler, bir yönüyle toplumsal refahın yaratımı ve gelişimini hedeflerken, diğer tarafıyla ise; insan yaşamını ve içinde yer alınan çalışma ortamına yönelik tehdit algısını belirlemiş, iş sağlığı güvenliği açısından olumsuzlukların karşımıza çıkmasına sebep olmuştur. Sanayi çağının oluşmaya başladığı dönemlerden bugüne, makineleşmenin ve üretim süreci içerisinde yer alan birbirinden farklı sektörde iş kazaları ve meslek hastalıkları o dönemlerden günümüze belirgin bir toplumsal sorun haline gelirken, diğer açıdan; oluşan bu sorunların önlenmesine yönelik iş güvenliği tedbirlerinin alınmasını da gerekli kılmıştır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Tarihçesi
Sanayi devrimi öncesi iş sağlığı ve güvenliğinin tarihsel gelişimi: İnsanoğlunun bilinen ilk uğraşılarının avcılık olduğu bilinmektedir. Hayvancılık ve çeşitli ilkel madencilik işlerinin akabinde tarım devrimiyle birlikte yerleşik hayata geçilmesi, insanoğlunun çalışma hayatına dair büyük bir dönüşümün başlangıcı olmuştur. Bu durum; insanların uğradıkları yoğun ve zorlayıcı tempodaki çalışma koşullarının oluşmasında etkili olmuş ve tarihin bu evrelerinden itibaren insanların çalıştıkları işler ve bu açıdan yaşadıkları sağlık sorunları üzerinde durulur hale gelmiştir. “ İnsanların çalıştıkları iş ve bu açıdan yaşadıkları sağlık problemlerine yönelik olarak karşılaştıkları sorunsalları işaret eden ilk kişi M.Ö. 2600’lü yıllar içerisinde yaşamış olan, Antik Mısır’da mimar ve mühendis olarak çalışmasının yanında hekim ve rahiplik de yapmış olan İmhotep olmuştur. “ Özellikle Mısır piramitlerinin yapımı esnasında meydana gelen kazalarda çok sayıda kişinin ölmesi ve çalışanlarda sıklıkla bel sorunlarının görüldüğüne yönelik tespitlerde bulunan İmhotep, modern tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat’tan yüzyıllar önce bu tespitleri yapmıştır.
“M.Ö. 2000’lerde; Babil döneminde tarihin bilinen ilk yasalarından olan Hammurabi Kanunlarında yer alan düzenlemelerle iş sağlığı ve iş güvenliğinin temellerinin atıldığı ve işi yaptıranın işin negatif sonuçlarından sorumlu kılındığı ilk hükümler hayata geçirilmiştir.”
İş Sağlığı ve Güvenliği Türkiye’deki Gelişimi
Sanayi devrimi sonrası iş sağlığı ve iş güvenliğinin tarihsel gelişimi: Özellikle Avrupa’da feodal dönemde toplum içerisindeki yeniden üretim işlevi, vesayet ilişkisi kapsamında egemen sınıfın kontrolü altındayken, sanayi devrimiyle birlikte var olan iktisadi ve sosyal düzenek çökmüş ve kapitalizm adı verilen, “özgür” emeğin piyasa adlı mekanizmaya emek gücünü sunarak yaşamını idame ettirmeye çabaladığı yeni bir düzen oluşmuştur.
18. yüzyılın ilk yarısı içerisinde ilk olarak İngiltere’de Sanayi Devrimi ortaya çıkmış, üretim sürecinin niteliği temelden büyük bir değişime uğramıştır. Gelişen teknolojiyle birlikte büyük makinelerin yer aldığı fabrika sistemine geçişiyle beraber üretilen ürün miktarında büyük artış meydana gelmiş. İşverenlere bağımlı ve ücret karşılığında çalışan işçi sınıfı giderek büyümüş ve bu sınıfın çalışma koşulları, yaptıkları işlerin meydana getirdiği riskler ve meydana gelen iş kazaları sonucunda bir takım sağlık ve güvenlik sorunları ortaya çıkmıştır. Bu dönem içerisinde sağlıksız çalışma koşullarının düzeltilmesi için ilk fikirler ortaya atılmaya başlanmıştır. “Çalışma sürelerinin giderek uzaması, çocuk ve kadın işçiler için düzenleme,” İngiliz Parlamento üyesi Anthony Ashley Cooper gündeme getirmiştir. Maden ocaklarında çalışan kadın ve çocuk işçilere yönelik olarak koruyucu hükümler konusundaki çabaları; hekim Thomas Percival’ın genç işçilerle ilintili çalışma süreleri ve koşullarına yönelik hazırladığı raporlar, parlamenter Sir Robert Peel’i etkilemiş ve İngiliz Parlamentosu’nda girişimlerde bulunmasına yol açmıştır. İngiltere’de Percival Pott’un baca temizleme işlerinde çalışan işçilerin kanser hastalığına yakalanmalarına yönelik bir dizi çalışması ve fabrikalarda baca temizleme işlerinde çocuk emeğinin kullanımı dolayısıyla 1788 tarihli Baca Temizleyicileri Kanunu çıkarılmıştır. Özellikle Robert Owen gibi fabrikatörler, vicdani refleksler göstererek kendi fabrikalarında çalışma sürelerini kısaltmış, belirli yaşın altındaki çocukları çalıştırmamış ve kendi fabrikasındaki işçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesi yönünde çabalarda bulunmuştur. Bu çalışmalardan etkilenen Michel Sadler, 1832 yılında parlamentoya yeni bir yasa önerisi getirmiş ve 1833 yılında “Fabrikalar Yasası”nın yürürlüğe girmesini sağlamıştır. İngiltere’de görülen ve gerçekleştirilen bu düzenlemeler zinciri Avrupa içerisindeki diğer ülkeler içinde emsal teşkil etmiştir. Almanya’da 1849, İsviçre’de 1840, Fransa’da 1842 (Villerme Raporu) yılında iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili kanunlar yasalaşmıştır. Avrupa’da görülen bu gelişmelere paralel olarak, ABD’de ise; 1919 yılında Harvard Üniversitesi’nde yer alan ve ilk kadın öğretim üyesi olan Alice Hamilton. Aynı dönemde; SSCB sağlık politikasının baş mimarlarından olan Alaxander Semashko, sağlık hizmetlerinin bağımsız bir şekilde ele alınmasını ve koruyucu önlemlere yoğunlaşılmasına yönelik politikalar üretmiş, özellikle 1920’li yıllar boyunca birçok araştırma merkezi ve enstitünün kurulmasını sağlamıştır.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken bu araştırmalara konu olan iş kollarında iş kazaları devam etmiş ve çok sayıda insanın yaşamına son vermiştir. ABD’de 8 Mart 1857’de 129 tekstil işçisi, Çin’de 26 Nisan 1942’de Honkeiko kömür madeninde 1549 kişi, Fransada 1906’da 1099 kömür madeni işçisi, 14 Ekim 1913 Birleşik Krallıkta’ ki kömür madeninde 493 kişi, ABD Monongahda 6 Aralık 1907’de 361 madenci hayatını kaybetmiştir.
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun
Batı Avrupa’da yaşanan Sanayi Devrimi’ne dair koşulların Osmanlı İmparatorluğu içerisinde oluşmaması ve dolayısıyla Anadolu topraklarına sanayinin gelişmemesinden kaynaklı koşulların geç sirayet etmesine de bağlı olarak iş sağlığı ve iş güvenliği alanında yapılan düzenlemeler Türkiye içerisine daha sonraki süreçlerde ulaşmıştır. Yine de bu durumun ilk örneklerini Osmanlı döneminde; Maaddin Nizamnamesi, Amele birliğinin kurulması ve Dilaver Paşa Nizamnamesi olarak örneklendirebiliriz. 1964 tarihinde İş Sağlığı ve GüvenliğiMüfettişliği Örgütü, daha sonrasında ise; İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi (İSGÜM) kurulmuştur. Teoride gelişim gösteren bu yasalara ek olarak 1970’lerde yenilenen İş Kanunu ve tam anlamıyla Türkiye Cumhuriyetinde iş güvenliği alanında devir açan esas kanun 2011 yılında çıkarılan ve 2013 yılında faaliyete geçen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmuştur. Bu kanun neticesinde iş sağlığı ve güvenliği çalışmaları hususunda kanun yapma ve alt yapı oluşturma gibi çalışmaları yöneten devletin denetim organını faaliyete geçirme, pratikte yapılan çalışmaları teşvik etme sonucu doğurmuştur.
Tarihsel gelişimden özetle anlaşılacağı gibi yerleşik hayata geçen toplumların bilimde, sanat’ ta, mimari’ de yani kısacası insanoğlunun gelişimini etkileyecek önemli konularda diğer toplumlara göre ilerde olduğu net anlaşılmaktadır. Bu gelişmeler ışığında sanayi keşfetmiş toplumların istenmeyen sonuçların; güvenlik ve sağlık gibi problemlerinde öncelikle keşfetmesi ve bu sorunlara çare araması kuvvetle muhtemeldir. Yukarıda bahsedildiği üzere, iş sağlığı ve güvenliği önemli vakaların, kronik hastalıklar gibi sağlık sorunları ve yaşanan maddi, yaralanmalı veya ölümle sonuçlanan kazalar sonucu önem arz etmiştir. Özetle iş sağlığı ve güvenliği tarihi gelişiminde iş güvenliği kültürünün oluşması görülmüş olup, bu gelişimin proaktif değil reaktif çalışmalar sonucu elde edildiği görülmektedir. Ancak günümüzde tehlike kaynaklarının tecrübelerden de kaynaklı olarak önceden tespit edilmesi ve alınacak önlemlerin ne şekilde olacağının belirlenmesi ile proaktif yaklaşımlar ile çözüm aranmaktadır.
Günümüzde İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
Yukarıda bahsettiğimiz gibi iş sağlığı ve güvenliği, milattan önce bile toplu halde yaşayıp çalışan insanlar için bir ihtiyaç haline gelmiş ve böylelikle insanların sağlıklarını koruyarak çalışması sağlanmış, süreklilik artmıştır. Milattan önceki dönemlerde yaşayan bilim insanlarının bu konulardaki tespitleri, herhangi bir şekilde kanunlaştırılmayan çalışma şartlarında çok fazla kişinin zarar gördüğünü ve yaşamının geri kalanını daha zor imkanlarla sürdürdüğünü gözler önüne sermiştir. Milattan önceki zamanlarda ve uygarlık döneminde bilim konusunda oldukça ilerlemiş olan Yunanlılar hatta beslenme şartlarının da İş Sağlığı ve Güvenliği üzerinde etkisi olduğu hakkında tespitler yapmıştır. Günümüzdeki İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ise neredeyse iki yüz yıla yaklaşan ancak çok daha uzun süredir gelen kanun ve tecrübeleri temel alarak hazırlanmıştır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Nedir?
10 Yılı aşkın tecrübemiz ile ihtiyaç duyduğunuz tüm anlarda yanınızda oluyoruz, 7/24 uzman destek.